11. Asya Nöroonkoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Türker Kılıç, Türkiye’de her yıl 15 bin kişiye beyin tümörü tanısı konduğunu söyledi.
Asya Nöroonkoloji Kongresi-ASNO 2014, 11-14 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da düzenleniyor. Kongre Başkanı Prof. Dr. Türker Kılıç, ülkemizde her yıl 100 bin kişiden yaklaşık 20 kişinin bu hastalığa maruz kaldığını belirterek şunları söyledi: “Bu rakamlar göz önüne alındığında ülkemizde bu konuda bir istatistik olmamakla beraber bu hesaplamayla her yıl yaklaşık 15 bin kişinin aileleri ile birlikte,toplamda ise her yıl yeni 100 bin kişinin bu hastalığa bir şekilde direkt ya da dolaylı yoldan yakalandığını söyleyebiliriz. Bu tür nöroonkolojik tümör hastalıklarına yakalanan kişilerin tedavilerinin yıllarca sürebildiğini varsayarsak ya da önemli bir kısmının, en az %50’sinin başarılı bir tedaviyle sonuçlandığını düşünürsek ülkemizde yaklaşık 150 ila 200 bin civarında bu hastalıklara direkt olarak yakalanmış, şifa ile sonuçlanmış ya da tedavisi devam etmekte olan kişi bulunduğunu söyleyebiliriz.”
TÜRKİYE DÜNYADA İLK 10 SIRADA
Bu hastalıkların tedavisinin ülke ekonomisine yılda yaklaşık 1 milyar dolara mal olduğunu ifade eden Prof. Kılıç, beyin kanserinin diğer kanserlere oranda gençlerde çok daha sık görüldüğünü de söyledi.
Türkiye’nin beyin tümörleri tedavisinde dünyadaki teknolojik donanımın tamamına sahip olduğunu belirten Kılıç, “Bilimsel olarak da baktığımızda, nöroonkolojik tümörlerde üretilen bilgide ülkemiz ilk 10 arasında. Ülkemizin ekonomi alanında dünyanın 17’inci büyük ekonomisi olduğu düşünülürse beyin cerrahisi alanında ilk 10’da olmamız ülke ekonomisinden daha ileride bir başarı sergilediğini gösteriyor” dedi.
YENİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ VAR
Düşük evreli gliomalarda eskiden cerrahinin yerinin daha az, kemoterapinin ya da radyoterapinin rolünün daha fazla olduğunu düşündüklerini ifade eden Prof. Kılıç şunları söyledi: “Son zamanlardaki gelişmelerden sonra artık diyoruz ki düşük evreleri gliomalar öncelikle cerrahi tedavinin ana yapı taşını oluşturduğunu ve daha sonrada radyoterapi, kemoterapi ya da ışın cerrahisi gibi diğer yöntemlerin bir arada kullanılmasının gerekli olduğu bir alan haline geldiğini görüyoruz. Meningiomlarda ise cerrahinin dışındaki diğer tamamlayıcı tedavilerin giderek daha fazla gündeme geldiğini görüyoruz. Örneğin, Gamma Knife ve CyberKnife gibi odaklanmış ışın cerrahisinin meningiomlarda cerrahiye göre daha fazla kullanılmaya başlandığını fark ediyoruz. Bu da önemli gelişmelerden bir tanesi. Hipofiz adenomlarına gelince örneğin prolaktinoma gibi prolaktin sağlayan adenomlarda artık hem ameliyat hem de ışın cerrahisinin kullanılmadığını, öncelikle ilaç tedavisiyle bu tür urların tedavisinin gerçekleşmekte olduğunu görüyoruz ve prolaktinomların dışındaki diğer hipofiz adenomlarında ışın cerrahisi ile mikro cerrahinin bazen biri bazen diğeri önce olmak üzere kombine olarak kullanıldığında daha üstün sonuçlar elde edildiğini biliyoruz. Dolayısıyla bunlara ait hasta yaşamlarını direkt ya da indirekt olarak aşağı yukarı en az 200 bin kişiyi ilgilendiren bu konudaki yeni gelişmeler birçok kişinin olgu odağı olabilmektedir.”
‘DÜNYANIN ÖNCÜ BİLİM İNSANLARI İSTANBUL’DA TOPLANDI’
Türkiye ve dünyanın öncü bilim insanlarının ASNO 2014 Kongresi için İstanbul’da bir araya geldiğini belirten Kongrenin Onursal Başkanı Prof. Dr. Kaya Aksoy da, 27 ülkeden yaklaşık 500 kişinin katıldığı kongrenin önemli katılımcılarından birinin de, bir önceki dönemde Dünya Beyin Cerrahisi Birliği Başkanı olan Harvard’tan emekli Prof. Dr. Peter Black olduğunu belirtti. Aksoy, Prof. Black’in ameliyathanede kullanılan MR teknolojisini geliştiren kişi olduğunu söyleyerek “Üretilen bilginin kliniğe aktarılabilmesi bizim hasta tedavisindeki başarımızı hızla geliştirmekte, ancak bu hızlı bir değişimle olmaktadır. Bu hızlı değişimi yakalayabilmeyi amaçlayan bir toplantı düzenledik” dedi.
'ORTAK TÜMÖR BANKASI KURULMALI'
Harvard Üniversitesi Genetik ve Moleküler biyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Charles Stiles de yüksek evreli gliomlarla ilgili çalıştığını dile getirerek, bu türlerin cerrahların ulaşamadığı yerlerde olduğunu, çok hızlı yayıldığını ve tamamen çıkarılamadıklarını vurguladı. Prof. Stiles, bu türde fazla bir şey yapılamadığını, radyasyonun da işe yaramadığı belirterek, tümöre etki eden, sağlıklı dokuya zarar vermeyen akıllı ilaçların geliştirilmeye çalışıldığını söyledi. Hastalığın genetik profilini çıkarabilmek için fazla örneğe ihtiyaç olduğunu, İstanbul gibi büyük şehirlerde ortak tümör bankası kurulmasının genetik çalışmaların yapılabilmesi için faydalı olacağını ifade eden Prof. Dr. Stiles, eğitim alanında da ortaklık gerektiğini anlattı.
'ZAYIF NOKTAYA SALDIRMAYI HEDEFLİYORUZ’
Prof. Dr. Peter Black ise "Beyin tümörü demek bir ölüm fermanı değil. Yarısından fazlası iyi huyludur. Önemli olan ne zaman tedavi edileceğiyle ilgilidir. Kötü huylularda bile erken teşhis önemlidir" ifadesini kullandı. Beyin tümörlerindeki akıllı tedavilerin önemli olduğunu vurgulayan Black, sadece zararlı dokuya etki eden akıllı kemoterapi, akıllı cerrahi ve akıllı ilaç tedavilerine odaklanılması gerektiğini söyledi, "Beyin tümörlerinde zayıf olan noktayı bulmaya çalışıyoruz. Akıllı ilaçlarla zayıf noktaya saldırmayı hedefliyoruz" diye konuştu.
SURİYELİ ASİSTAN HEKİM KONGREYE 3 GÜNDE ULAŞABİLDİ
Kongre katılımcılarından Suriyeli Fakhr Fakhouri, zorlu bir seyahat sonucunda kongreye katılabildiğini ifade ederek,
“Bu konferansı internetten duydum, Türkiye komşu ülkelerimizden olduğu için ve ülkemdeki eğitim zayıflamaya başladığı için buraya gelmeyi çok istedim. Çünkü kendimi geliştirmem gerekiyor. Türkiye’deki nöroşirürji alanındaki gelişmeleri duymuştum ama geldikten sonra gördüm ki burası bu alanda gerçekten muazzam, teknoloji inanılmaz ilerlemiş durumda. Suriye’de profesörler kaçıyorlar, gündelik hayatlarını yaşayamadıkları için gidiyorlar bu sebeple ben de bu konferansla kendime bir parça bir şeyler katmak istedim. Buraya gelme çabam 3 gün sürdü, önce Suriye’den otobüse binmem gerekti, sonra taksiye fakat yolda bir problem vardı bu yüzden taksi ile çok fazla yol kat etmek zorunda kaldık. Sonunda sınıra ulaştık, sonrasında biraz yürümem gerekti ve Lübnan’a gelebildik. Lübnan’dan Beyrut’a geldik, buradan da başka bir araçla Adana’ya geldim. Adana’dan da İstanbul’a gelebildik. Yani yüzmek ve trene binmek dışında her türlü ulaşım aracını kullandık” yaşadığı zorlu yolculuğu anlattı.